18 Şubat 2010 Perşembe

Kilolar gidecek

http://makyajgunlugu.blogspot.com/2010/01/son-kii-uc-dort-gidecek-yaglar-lop-lop.html

:) Ben de kilo veriyoruumm, vereceğim bu sefer pek azimliyim.Sağlık için başta,sonra da,normal kilo hissinde olmak istediğim için...

17 Şubat 2010 Çarşamba

Hediye çekilişi

Uzun zamandır bir şeyler yazmıyorum, ama şu hediyeler, gerçekten çok güzel, aslında rakibim olmanızı istemem ama, madem şartlar böyle postumuzu yapıştıralım, NARSlardan istiyoruuum :)
iyi eğlenceler

http://byheh.blogspot.com/2010/02/bu-hediyeler-sizin-olsun-ister-misiniz.html

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Blogger olmak demode oldu bile ve Hürriyet Pazar'da çıkan bir habere göre şu an etraf emekli blogger kaynıyormuş. Yine aynı habere göre, şu an var olan bloglardan her ay güncelleme yapılanların oranı sadece yüzde 5'miş. Millet emekli oldu, ben blog dünyasına yeni adım atılıyorum :) Gerçi bunda şaşılacak bir şey yok, tam tersi bu bana çok yakışır bir davranış. Zaten bir şey modaysa onu ne giymekten zevk alırım, ne okumaktan, ne de izlemekten. Modası bitecek ki ben o zaman onu kullanırım, ya da moda olmadan çok önce nir nesne Dynera'nın gündeminde yerini alır ve moda olmakla ajandadan çıkar. Mesela Dan Brown'ın kitapları, tam tarzım, ama Da Vinci Code çok okunurken almadım, geçtiğimiz kış okudum. Melekler ve Şeytanlar'ı da geçen kış okudum, filmi yazın başında gelince tekrar gündeme oturdu, benim gündemimdense çıktı :).

Dolayısıyla, bu açıdan Hürriyet'teki yazıyı okuyunca, hah dedim doğru bir saptama, ben yapmaya başladıysam zaten modası geçmiş bir eylemdir. Bu açıdan da yazıyı yazan gazeteci kişisini tebrik ederim :) Ama o kadar istatistik incelemekle yorulmasalardı keşke, Dynera blogger olmuş dense, zaten olayın artık moda olmadığı ortada olacaktı. Neyse :)

Bu hafta benim için çok yalnız bir hafta olacak, zira ev paylaşım insanım olan (halk arasında, eş, koca, sevgili gibi tabirleri de mevcuttur) Coco'nun (ki halk arasında bir şeyler diyip dursunlar, ben kendisine balım, kaymağım ve hatta ballı kaymağım derim :) nöbetleri çok yoğun olacak, hafta içi 1 gün haftasonu da 1 gün evde... Anamm, zaten haftasonu evde olduğu o 1 gün de onun doğum günü...Ne yapsam acaba, bunun üzerine ehemmiyetle eğilmem gerekecek...

Efem haftasonu abim kişisi de evdeydi. Genetik kodlamamamızdaki (bence bir hatadan, abime göre ise bir üstünlükten mütevellit) eğilimden dolayı haftasonu abimle gündemimiz kimi bazı kelimelerin ana köklerinin nereden geldiğiydi. Tartıştığımız kelimelerden birini maalesef unuttum, abim kişisine telefon açtım (ki ona da aile arasında Gogo denir) o da unutmuş.

Tartıştığımız diğer kelimeyi hatırlıyorum, şöyle ki "apartman" kelimesinin nereden gelmiş olabileceği ile ilgili zihni sinir cinsten hikayeleri düşünmemiz neticesinde, en nihayetinde bu kelimenin nereden geldiği konusundaki soru işaretlerini gidermiş bulunduğumuzu Türk halkına gururla bildiririm.

Efendim, günleeer günleer öncesinde, insanlar, üst üste evler yapmaya başlayınca, bunu gören ve afallayan Türk ahalisinden bir fert, "Napıyonuz lan abartmaan"demiştir. Bunun üzerine insanlar abartman abartman demeye başlamış ve kelime günümüzdeki hali olan "apartman" halini almıştır.





Yaa , nasıl , şaşırdınız değil mi? Biz de bunu bulunca şaşırdık.

Benim için daha enteresan olanı, bu yazıya sabah 9'da başlayıp, sürekli aralıklar vererek akşam 5te bitiriyor olmam. Yani tabi burası işyeri ama, insan 2 kelam da mı yazamayacak kardeşim, neyse yazamıyormuş...

Herkesi öperim.

Olur da kafanıza takılan bir kelime olur, kökeni neredendir diye, bana sorun,bulurum

31 Temmuz 2009 Cuma

Lenslerime inanamıyorum :)

Lenslerime inanamıyorum, benim de artık bir blogum var :)

Canlarım bir tanelerim, beni tanıyanlar tanıyor zaten ama, blogumda ismim yerine nickimle hitap ederseniz çok sevineceğim.

Gelelim blogun içeriğine. Adından da anlaşılacağı üzere, 360 dereceden hayatıma giren çıkan ve hatta teğet geçen (:)) her şeyi buraya yazmayı düşünüyorum, bir nevi sesli düşünce paylaşımı diyelim. Tabi, benim her telden paylaşımlarım, kimi ne kadar enterese eder bilemiyorum, ben sadece duygu ve düşüncelerimi yazmak istiyorum, bir onu biliyorum. Blog tutmak da bu hedefime uyan bir eylem. Bir nevi parasız terapi bu.
Genel olarak kafa yorduğum şeyleri şöyle bir özetleyeyim: sağlık, spor, güzellik, makyaj, azıcık moda, kültür,sanat, müzik, sosyal ve toplumsal her bir şey, hukuk, yemekler, pratik çözümler, internetten alışveriş, bilimkurgu, macera ile ilgili animeler, animasyonlar, kitap ve filmler, Türk Dili, İngilizce.
Hiç kafa yormadığım ve blogumda muhtemelen hiç görmeyeceğiniz konuları da yazayım: ünlüler ve ünlülerin hayatları, giydikleri, ettikleri ve bilumum ıvır zıvırları, ondan sonracığıma sanat filmleri, bilhassa Avrupa filmleri, futbol, basketbol ve bilumum toplu sporlar :), yüksek matematik, ve hatta alçak matematik :), hayvanlar alemi, protest müzik, halk müziği, jazz ve hicaz, Arthur*'un ayakkabı bağcıkları, Artur'un sinirseğinin** saç modeli... Aklıma geldikce düzenlerim :)

* Arthur, benim bütün gün aynı odayı paylaştığım işyeri odası paylaşım insanım oluyor, adını sık duyabilirsiniz. Şu an ayakkabı bağcıklarından dert yanıyor ve bu beni bir damla bile ilgilendirmiyor.
** Arthur'un sinirseği: Bunu tanımlamam için önce "sinirsek" kelimesini tanımlamalıyım. Sinirsek benim, çok gergin yüz ifadesi takınan, stresli insan kişileri için kullandığım bir tabir. TDK'da bulamayabilirsiniz ama DDES( Dynera Dil Ebesi Sözlüğü)'de var. Arthur'un sinirseği ise, onun bir arkadaşı ve yeni saç modelimi sürekli onunkine benzetmesine sinir oluyorum, onun saç modeli beni hiç ilgilendirmiyor.